Belgesel, Hüseyin Cevahir’in ailesine yazdığı mektuplar, tanıklıklar, görsel ve yazılı arşiv üzerinden Cevahir’in çok yönlü kişiliğini dönemin toplumsal ve siyasal şartlarını da gözeterek anlatır.
Belgesel, Hüseyin Cevahir’in ailesine yazdığı mektuplar, tanıklıklar, görsel ve yazılı arşiv üzerinden Cevahir’in çok yönlü kişiliğini dönemin toplumsal ve siyasal şartlarını da gözeterek anlatır.
Akerman, çocukluğunda gözlemlediği ev hayatına, kadınlara dayatılan bir mekânı altüst ederek, yıkıcı bir neşeyle karşılık verir. İniltiler, mırıldanmalar ve benzeri seslerden oluşan ses bandı da hayatın mekanik tekrarlardan oluşan temposunu aksatır.
16 mm kamerayla çekilen, hareketli bir natürmort sayılabilecek Oda, Chantal Akerman’ın pencere kenarında yatakta uzandığı bir odada pan yaparak mekânı; sandalyeyi, çaydanlığı, masadaki meyveleri ve benzeri hareketsiz nesneleri görür.
Yönetmenin Edward Hopper tablolarını andıran bu 16 mm, sessiz filmi Manhattan’da yer alan ucuz bir oteli, lobisinden çatısına dek statik bir kamerayla görür.
Almayer civardaki tek beyazdır ve yalnızlık çekmektedir. Lingard onu Zahira adında yerli bir kadınla evlendirir. Nina adında melez bir kız çocuğu dünyaya gelir. Nina, babasıyla annesini bir araya getirmeye yetmese de onları mutlu eden tek şeydir.
Snàporaz (Marcello Mastroianni), tren yolculuğu sırasında güzel bir kadınla göz göze gelir ve onu baştan çıkarma arzusuyla peşine takılır. Kadının peşinden bir ormana, sonra da feminist bir konferans için bir araya gelmiş kadınlarla dolu bir otele girer.
Yeni Gerçekçi sinemanın kurucularından Vittorio De Sica, İtalya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki iyileşme döneminde, toplumun umuda ve iyimserliğe duyduğu ihtiyacın da etkisiyle yeni gerçekçi filmlerin yerini almaya başlayan komedilere yönelmişti.
Chantal Akerman’ın son döneminde yönetmenle birlikte çalışmış olan Marianne Lambert’in belgeseli, Akerman’ın kırkı aşkın filmi üzerinden, yönetmenin Brüksel’den Tel Aviv’e, Paris’ten New York’a uzanan yolculuğunu ele alıyor.
No Home Movie için şöyle diyor Chantal Akerman: “Bu film annem hakkında; artık bizimle olmayan annem… 1938’de Polonya’dan, pogromlardan ve şiddetten kaçarak Belçika’ya kaçan bir kadın hakkında..."
Zamanımızın Bir Kahramanı, küçük bir Karadeniz köyünde babasının cenaze merasimi hazırlıklarıyla meşgul olan bir adamın üç trajikomik gününe odaklanarak çağımızın pek çok kusurunu içinde barındıran bir kuşak portresi sunuyor.
Yönetmen Ettore Scola, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve şiddetin faşizmin tesisi ve gelişmesindeki kritik rolünü, karşı saflarda yer alıp aynı düzen tarafından farklı şekillerde ezilen iki kişi üzerinden ele alıyor.
Akerman’ın en güçlü ve en kırılgan filmlerinden biri... Savaştan ziyade yurtsuzluğa odaklansa da sürekli kayda giren jet ve helikopter sesleri ve kaldığı evin az ilerisinde gerçekleşen bombalı saldırı savaş bölgesinde olduğunu unutturmaz.