Mary Poppins: Sihirli Dadı, 1930’larda Londra’nın Büyük Buhran döneminde geçiyor.
Mary Poppins: Sihirli Dadı, 1930’larda Londra’nın Büyük Buhran döneminde geçiyor.
Geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan, bu yılki Alman Film Ödülleri’ne altı dalda aday gösterilen Her Şeyin Teorisi, kuantum mekaniği üzerine siyah/beyaz bir gerilim.
Teaches Of Peaches’a bu yıl Berlin Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülünü veren Teddy jürisine kulak verirsek; “çağdaş kültürün bu tam anlamıyla kuir dâhiyi kabul etmesinin artık vakti geldi”...
Die Zeit gazetesinde çıkan bir yazıda şöyle deniyordu: “Güvensiz bir alanda, hele ki ‘yanmış toprak’ stratejisi uygulanmış bir bölgede, ölüme galip gelmek belki de yapılabilecek en büyük soygun olabilir”...
İlk gösterimi bu yıl Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde gerçekleşen belgesel, Jürgen Baldiga’nın radikal ve karmaşık yaşantısını tıpkı fotoğrafları gibi duyarlı ve samimi şekilde anlatıyor.
Bu yıl Berlin’de Caligari Ödülü’nü kazanan Shahid için jüri şöyle diyordu: “Alışılmış sinema yapma biçimleri ve geleneklerin getirdiği kısıtlamalardan kurtulmak için bir yol, izledikten sonra artık her şey mümkün dedirten bir film”...
Birlikte yaşamak üzerine bu film birlikte yapıldı. Film, patriarkal ve kapitalist sistemin dışında yaşanan kuir hayata bir bakış sunduğu gibi, birlikte geçirilen zamanın da bir kaydı. Hiçbir şey yapmadan birlikte geçirilen zaman...
Fatma Aydemir’in büyük beğeni toplamış aynı adlı ilk romanından uyarlanan bu filmin gücü, kesin cevaplar vermeyen tavrından geliyor. Bu sefer mesele kimin kurban, kimin fail olduğu değil. Bir insan, aynı anda ikisi birden olabilir.
Vaftiz adı Arutin olan on sekizinci yüzyıl ozanı Sayat Nova, tıpkı Parajanov gibi Ermeni bir ailenin çocuğu olarak, Tiflis’te dünyaya gelir. Dolayısıyla film, bir bakıma, yönetmenin Sayat Nova ile paylaştığı Gürcü-Ermeni mirasını sahiplenmesidir.